42 yaşındayım.
7 yaşından 24 yaşıma kadar değişik eğitimler gördüm.
Öğretmenlik yaptım.
Ticaret yaptım.
7 sene kadar önce arılar ile tanıştım, halen daha da devam ediyorum.
Benim hayatımın en kısa özeti bu.
Farkettiyseniz arıcılık geçmişim o kadar eski değil. Bu işe başlamadan önce Turkiyede internet kullanan her arıcının geçtiği tezgahlardan ben de geçtim. Aptalca sorular sordum, tepeden bakıldım, samimi insanlarla tanıştım, ukalalıklarla karşılaştım, gerçekten iyi niyetli yaklaşımlar da gördüm.
Ama işin yerli kaynaklarla yürümeyeceğini anlamam uzun sürmedi. Gözü çevirdim yabancı kaynaklara. Baktım ki oralardaki arıcılıkla, konuşulan konularla, insanların birbirine saygısıyla bizim arıcılığın ve yaklaşımların alakası yok.
Günlerce, aylarca okudum, notlar aldım.
Biyolog olmam ve yabancı dil bilmem sayesinde kafamda kolayca bir konsept arıcılık oluşturdum. Kötü fikirleri ve iyi fikirleri birbirinden ayırt edebilecek bilgi birikimini edindim. Kendime bir rota çizdim.
Bu arada halen daha arım yok. Heyecanla baharı bekliyorum.
O sene bazı sebeplerden dolayı planları ertelemek zorunda kaldım. Mecburen bir sene daha teori yüklemesi yapmak zorunda kaldım. Ama pratik sıfır.
Bir seneyi geçirdim ve arkadaşlarımın da teşvikiyle iki arı ile başlama kararı aldım. Kovancıya gittim. Dedim ben bu şekilde 4 kovan istiyorum. Olmaz dedi. Neden? Böyle kovan mı olur? Yahu sen yap, parasıyla değil mi? Yaparım ama sonra bunun altını kapat diye gelme felan dedi. Kovan işini hallettik.
Sıra geldi arıya. Kovancım arı da satıyordu, dedik alalım. Şimdilerde iyi arkadaşız ama zamanında bir dünya beddua ettim. 3 kişi 3 körükle arının katını alamadık. Köylüler abi ne yapıyorsunuz arılar hep inekleri soktu diyince işi bıraktık. Dedik bunu katıyla indirecek bir araba bulalım bari.
O sene bal ortalaması 5-6 kilo civarında olmasına rağmen ben 17 kg bal aldım. Bu şekilde işin pratik kısmı ile tanışmış olduk.
Bu arada okumaya devam ediyorum. Yabancı kaynaklarda, yabancı arıcılarda en ufak kibir, bilgi saklama yok. Kimse kimseyi rakip görmüyor. Soruyorsun şak diye cevap en ince ayrıntısına kadar geliyor. Bir taraftan da bilimsel makaleleri hatim ediyorum.
İkinci seneye giricem halen daha ıslah edilmiş arı bulamadım. Sonra Ali Korkmaz adını duydum. Dediler onda karniyol var. Adamın telefonu yok, maili yok. Sadece Samsun tarımda çalıştığını biliyoruz. Gittim bizim ilçe tarıma dedim bana bu adamı bulun. Bir telefon numarası buldular bana. Sonuç olarak kendimi Samsunda Hüseyin adında birisi ile telefonda konuşurken buldum. Durumu anlattım. Sağolsun ruşetlerinden iki ana arıyı alıp bana gönderdi.
O iki ana benim pratiklerime yeni öğretiler ekledi. Hem arı, hem arıcılık, hem de arıcı etiği anlamında.
Dedim taşıma suyla değirmen dönmez, başladım ıslah edilmiş arının kaynağına ulaşma çabalarına. Bir iki tane arıcı dostu! Türk arıcı ile irtibata geçtim. Adamların burnu kaf dağında. Kimisi mesajlarına cevap dahi vermiyor. Sonradan duyuyorum ki başkasına benden bahsederken "Ha omu? Bana da yazdı zamanında cevap bile vermedim." diye anlatıyor.
Burada burnu kaf dağındaki bir başka üreticinin blogunda yayınladığı ana kartlarından bir üretici ismi aldım. Adamı aratıyorum Google bile bulamıyor. Almanyada bir arıcılar birliğine mail attım. Dedim bana bu adamın iletişim bilgileri lazım. Şak diye adamın kendisinden cevap geldi, "Buyrun beni arıyormuşsunuz". Durumu anlattım. Ama dedi adam benim arılarım ana arı üretimi için uygun değil, sizi şuna yönlendireyim.
Arıcı etiğini sil baştan aldık.
İtiraf etmeliyim bana arıcılığı Almanlar sevdirdi. İşini iyi yap, ahlaklı yap, hakkını al.
Sevdiğim işi yapmak adına bu işi meslek edinmeye karar verdim. Yıllar içerisinde bir çok arkadaş da edindik düşman da edindik.
Sonra fikirlerimizi öğrendiklerimizi yazalım çizelim, belki dedik bir iki kişinin arıcılığa bakışını değiştirir hem fikir verir hem fikir ediniriz. Başladım sosyal medyada arıcılık adına bir iki şeyler karalamaya.
Fikirlerimi, karakterimi, lisanımı, tarzımı beğenen oldu, beğenmeyen oldu. Ama ben hep doğru bildiğimi söyledim. Reklam yaptığımı bu işten para kazandığımı, prim yaptığımı bir suçmuşçasına söyleyenler oldu. Bu işten para kazandığım doğrudur. Ürününü bedava dağıtan varsa tanışmak isterim.
Hayatımın her döneminde kişileri, fikirleri, olayları eleştirdim. Buna babam da dahil kendim de. Halen daha da eleştiriyorum. Ama eleştirirmeyi bile adabıyla yapıyorum.
Bir fikre, kişiye, olaya, uygulamaya yanlış, kötü demek farklı bir zihniyeti, bu yanlış doğrusu da bu demek farklı bir zihniyeti temsil eder. Ben de insanların "bana göre" yanlışlarını söylüyorum ama ekliyorum "bence doğrusu da bu".
Bu forumda ve facede yazdıklarım benim bugüne kadar öğrendiklerimin, tecrubelerimin, edinimlerimin bir derlemesidir. Hayatınıza daha önce girmiş kişilere yapıştırdığınız yaftaları bana yüklemeye çalışmayın, beceremezsiniz. Ben onlar kadar kendine güvensiz değilim. Bilmediğime bilmiyorum diyecek kadar özgüvenim vardır.
Bu forumu kurarken beş kişi yola çıktık dört kişi kaldık. İnsanların geldiklerinde boş bir forum görmemeleri adına da hızla bilgi girmeye çabaladık. Kimimiz teknik bilgisiyle, kimimiz dil bilgisiyle, kimimiz el becerisiyle elinden geldiğince katkı sağladı. Bizim elimizden bu kadar geldi. Forumda gereğinden fazla yazım olduğu doğrudur. Sizler daha doğrularını yazdıkça sileriz.
Mutlak doğru arayışında olanlar hayatları boyunca arar dururlar, çünkü öyle birşey yoktur. Bugün için mükemmel olan bir fikir yarın çöp olabilir.
Daha önce tecrube ettiğiniz mutlak doğru benim diyen, arıcılar üzerinde ego tatmini yapan tiranlar bugün evcilik oynamaktalar. Ben de en az sizin kadar bu insanları tanıyorum ve bağlıyorum. Ama bu platform her hangi bir platforma rakip, onların eleştirilebilmesi, aşağılanması için kurulmadı. Kişileri konuşmak istiyorsanız yanlış yerdesiniz.
Bu forumda her türlü fikri, bilgiyi , ürünü eleştirip yanlış olduğunu, denediğinizi ama verim alamadığınızı rahatlıkla yazabilirsiniz. Bu forum kişilerin değil bilginin "özgürce" tartışıldığı bir forum olacak. Aksini inşaa etmeye çalışanlara asla müsamaha göstermem. Dedikodu, agız dalaşı, ego tatmini yapmak için alternatif birçok platform var.
Benim yazdıklarım benim şu kısa arıcılık hayatımdan sentezlediklerimden başka birşey değildir. Mutlak doğru arayanlar bunu benim yazılarımda bulamazlar.
Buraya kadar okuduysanız helal olsun diyorum. Bir gayret daha gösterip aşağıdaki hikayeyi okursanız çok memnun olurum.
Hindistan'da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Geleri olarak tanısa da kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Racigi ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru;
"Sen artık ressam sayılırsın Racagi. Artık senin resmini halk değerlendirecek."
diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış.
Racigi birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Resmi alıp götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. Racigi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş.
Ranga Guru resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış...
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da bırakıldığı gibi duruyor. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru demiş ki;
"Sevgili Racigi, sen ilk resminde insanlara firsat verildiginde ne kadar acımasız eleştirebileceklerini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci resminde onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Şunu hiç unutma sevgili Racigi, kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir. "